25 Mart 2016 Cuma

Ardı Ardına

Hayatın silsilesine kendimizi kaptırmış giderken, unutuverdik bizi. Yattığımız yatakları, üstüne uzandığımız çarşafları ve daha nicelerini. Sorgusuz sualsiz yenileri geldi hayatımıza. Sıkıldım kelimesi ardına saklanan her yaşanmışlık uçuverdi benliğimizden, bizden. Asla düşünmedik bizden nelerin kopup gittiğini. Her defasında daha güzel olacak söylemlerimiz ve arkasından gelen alelade senaryolar aldı götürdü her şeyi.
Geçmisimizdeki süngerlerin yıpranmışlıklarını sorgulamadan kullandık bir yenisini.Neden yıprandığını bilmeden eskinin çıkarttık tezgaha en yenisini, en güzelini... Daha kaç gün dayanacaktı sanki bir sünger? Her kire kucak açacak da hiç eskimeyecek miydi? Peki ya ne kadar sürerdi eskimesi ya da ne kadar sürerdi bir diğerinin tüm kiri içine çekmesi?
Arka rafta yıllanıp, sayfalarını sarartmış bir kitap gibiyiz bugün.Görmüş geçirmiş ama yıllara meydan okuyamamış. Defalarca okunmuş, okutulmuş. Arka rafa kaldırılmaktan da kurtulamamış.
 Tüm insanlık süngerleriyle iç çeke çeke doğruyu bulma peşinde. Kimin süngeri alırsa en ala hikayeyi içine ,o götürüyor yaşanmışlık yarışını en önde.
Radyo frekanslarının birbirine karıştığı o anda, duyuluyor bir patlama seni.Güm... Ortalık yerle bir olurken hayata tutunmak için kalkıyor bir el, tüm bu karmaşa içinde. Ben de varım. Ben de. Herkes kendi yarışını birincilikle tamamlama peşindeyken kalkan alelade bir el. Kim bilir kimin eli kimin cebinde. Ne olmuş ki sanki birinin eli havadaysa, ne olmuş ki o da varsa. Varsın olsun, varsın olmasın. Herkes unutmuş dünü kendi savaşındayken, kimin umurunda o el... Kimin?